Zaman içinde yaşadığımız çağın getirileri sonucunda klasik geleneksel aile yapısında değişimler söz konusu olmuştur.
Başkası olma kendin ol , böyle çok daha güzelsin. Tam olarak bu cümle çağrışıyor zihnimde. Sartre’ın bakış açısından insan önce var olur, kendisi ile karşılaşır
Bakılmayan yer birikir, biriktikçe geriye atılır, geriye atıldıkça daha da fazla tortulaşır ve baskı yapar, rahatsız eder. Gerçek ile arzu kelimelerini bir düşünelim. Gerçek güpegündüz ortadadır, peki ya arzularımız.
Cesaret, gizemli ve derin bir konudur. Gerçek cesaret, göründüğünden daha gizemli ve karmaşık bir yapıya sahiptir. Cesareti, bir buzdağına benzetilebiliriz.
Nede çok şey ile iç içeyiz. İlgiliyiz ya da yanından geçiveriyoruz. Seçtiklerimiz var seçmeden karşılaştıklarımız var, içine düştüklerimiz var.
“Ben kimim?, Kimdim? Ve Nereye Gidiyorum?” ”Kişinin yaşamı tamamen kendi sorumluluğundadır, kendi yaşamının, yaşam deseninin, seçimlerinin ve eylemlerinin yazarı kendisidir.” Der İrvin Yalom
“Varoluş özden önce gelir. İyi ama ne demektir bu? Şu demektir: İlkin insan vardır; yani insan önce dünyaya gelir, var olur, ondan sonra tanımlanıp belirlenir, özünü ortaya çıkarır.” der Sartre.
Seçim, sorumluluk , zaman, anlam, özgür olmak, ölüm ,yalnızlık… İşte tüm bu kavramlar hayatım boyunca içinde yüzdüğüm hayat okyanusunun her bir dalgasında benimle hemhal olan kavramlardı.
Seçemediğimiz hayatın ve tercihlerin ukdesi ve pişmanlığı içimizde kalacağına, elimizdekini daha nitelikli yaşamaya cesaret etmek tam da Nietszche’lik bir davranış. Amor fati, başımıza gelenlerle ne yapacağımız konusunda yanıttır.
Deprem çok büyük bir travma. Evimiz, iç dünyamız ,çevremiz sarsılıyor. Ev bizim için güvenli alan. Güvenli olduğumuzu bize hissettiren yer ve orası yıkılıyor.
Seçim, sorumluluk , zaman, anlam, özgür olmak, ölüm ,yalnızlık… İşte tüm bu kavramlar hayatım boyunca içinde yüzdüğüm hayat okyanusunun her bir dalgasında benimle hemhal olan kavramlardı.
Gerçekten susma nedir? Kendi işlevleriyle konuşmanın tam karşısında mı yer alır?
Dans, insanoğlunun kendisini ve duygularını ifade etmek için uyguladığı en ilkel iletişim sanatıdır.
Narsisizm, psikoloji literatüründe kendine özgü ilişki kurma ve savunma biçimleriyle anılan bir kavramdır (Odağ, 1996).
Son dönemlerde psikoterapiye gitme fikrine daha sıcak bakılsa da yine de birçok kişi sorunlarını neden bir arkadaşıyla ya da ailesiyle paylaşmak yerine bir uzmana başvurması gerektiğine dair net bir fikre sahip değil.
Son dönemlerde psikoterapiye gitme fikrine daha sıcak bakılsa da yine de birçok kişi sorunlarını neden bir arkadaşıyla ya da ailesiyle paylaşmak yerine bir uzmana başvurması gerektiğine dair net bir fikre sahip değil.
Sanat etkinliği ya da estetik bir tavır, öncelikle ontolojiye dayanır. Sonra epistemolojik bir sorun haline gelir. Estetik süje ile estetik obje arasındaki bağ, epistemolojideki süje-obje bağından farklı değildir.
Yalnızlık, yüzyıllardır dünyanın her yerinde ve bütün kültürlerde, edebiyatta, felsefede, psikolojide, şiirde ve şarkılarda işlenmekte olan bir tema olarak karşımıza çıkmaktadır.
“Şeytan’ın en büyük hilesi ,bizi var olmadığına inandırmasıdır.” diyor Baudelaire, Küçük Düz Yazı Şiirler’inde. “Tanrı hükmetmek için var olmaya bile ihtiyaç duymayan tek varlıktır.” diyor bu kez Baudelaire.
Şubat ayında aldığım ve yıl dönümlerinde gelecek günlerde anacağım birbirinden değerli kişilerin ölüm haberleriyle, durup durup zihnim Nietzsche’nin şu satırlarıyla doluyor
Bilmiyorum dedi. Bilmiyorum. Bilmiyorum. Ne çok şey vardı o bilmiyorumun altında.
Nedir Yolda olmak? Gitmeyi hedeflediğimiz yer çok değerli bizler için. Peki ya yolculuk sırasında hissettiklerimiz, düşündüklerimiz, deneyimlediklerimiz…
Hepimiz zaman zaman bir işe başlayacak veya onu tamamlayacak gücü kendimizde bulamadığımız dönemlerden geçeriz
Biz danışanlar için, içlerinde var olanı ortaya çıkartmak için zemin hazırlarız.
Alelacele mi yemek yapıyorsunuz? Başkasına mı yaptırıyorsunuz, dışarıdan mi besleniyorsunuz, ne kadar sabredebiliyorsunuz?
Güneş, birbirine yakın duran adamla kadının omuz hizasında parlayıp omuzlarının arasından sızarak hızını yitiriyordu.
Boş bir cadde. Ne bir insan, ne bir hayvan. Hiç bir şey yoktu. Issızlık akıyordu üzerimden. Benim Yalnızlığım etrafa yayılmıştı. Peki neydi bu durumun anlamı.
Zavallı İstanbul…Ne çok şey görmüştü, ne çok şey duymuştu kim bilir. Hani istemeden üzerimize giydiğimiz kıyafetler olur ya, istemeden insan kıyafet mi giyer diyeceksin ?
Yüreğinin götürdüğü yere git… Bu satırları okuyunca birden durdu. Zihnine gelen kareler vardı evet. O ne zaman yüreğinin götürdüğü yere gitmişti.
İlk önce sadece bir yolculuk gibi görünür, sonra yavaş yavaş çekilir … ‘Kendime yolculuk’ başlar. Her durak bir keşif, her liman ayrı bir bilmece…
Tokatlıyor her okuduğumda...Bir adımla başlıyordu…Sadece bir adım…Ama o ilk adımı atmaktı zaten sıkıntılı olan, bir türlü atılamayan, başlanılmayan…
Evet zor… Kabul ediyorum. Biz istemeden bize katılanlar var doğduğumuz an’dan itibaren. Biz seçmedik bazı şeyleri; o eklenen davranış, duygu ve düşüncelerle birlikte yürüyoruz…
İnsanların kurtarılıp kurtarılmayacaklarını bilmemenin yarattığı şüphe ve belirsizlik duygularıyla sürekli yüzleşmektense cankurtaran filikasından atlayıp boğuldukları görülmüştür.
Bir kişi hakkında, Bir konu hakkında, bir model hakkında, Ya da bir terapi süreci hakkında…
Kullandığınız her sözcükle bir anlaşma imzalarsınız. Hem kendinizle, hem karşınızdaki ile ve hem de tüm evrenle! Bir insan gelecekte ne yaşayacağını merak ediyorsa Bugün ne konuştuğuna baksın.
Yolculuk, bir diğerine uzanmak, bir yerlerde kendinle karşılaşmak ve karşılaştığın kendini sorgulamak anlamına gelir. .
Irvin Yalom’a bir gün sormuşlar: Ne yapıyorsunuzda iyi geliyorsunuz? Yalom cevap vermiş; Benim bir tane mesleki tespihim var ,onu çekiyorum…
Hiç güvenilmiyor. Onu tam sarıp sarmalamış ,yumuşatmış ve dizginlemişken, ortaya çıkıveriyor tekrar, iki tarafı da keskin bıçak gibi; yüreğimi, ruhumu, zihnimi ele geçiriyor,en çokta kanatlarımı
Derinlik… Duygularımızdaki derinlik… Düşüncelerimizdeki derinlik… Yaşadıklarımızdaki derinlik… .
Can Yücel,”Yaşamak istiyorum.Yaşamayı bu soğumuş cehennemde ölü bir dost gibi içim titreyerek düşünmek değil sade, Yaşamayı yaşamak istiyorum.”derken bir anlamda farkındalık arzusunu dile getirir.
Mutluluk, hüzün, öfke, şaşkınlık, korku…. Hayat nasıl birçok olayı içinde barındırıyorsa, insan da bünyesinde bir çok duyguyu barındırır.
Mutluluk, hüzün, öfke, şaşkınlık, korku…. Hayat nasıl birçok olayı içinde barındırıyorsa, insan da bünyesinde bir çok duyguyu barındırır.
Ben Aşk’ı hissettiğimde tanımlayamıyorum. Kelimelere sığdıramıyorum. Aşk yaşayan bir şey… Aşk kelimelerden çok hissetmektir.
Hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı…Olmamalıydı zaten. Önemli olan bunu anlamaktı. Bu süreçten öğrenmemiz gerekenleri öğrenerek çıkmamız gerekiyor.
Farklılıklara bu kadar maruz kalıp, bu kadar görüp ama bunu kendi içimize geldiğinde kabullenememek diye bir şey var sanırım. Komşuda ,arkadaşta ötede olunca normal kabul edilebilinir ama ben de olunca durum değişiyor dimi?
Günlük yaşantınızda en iyi anlaştığınız, birlikte vakit geçirmekten en çok hoşlandığınız insanlar size dinlediğini hissettiren kişilerdir.
İnsanları kaderleri karşılaştırır. Karakterleri yakınlaştırır. Kararları anlaştırır. Davranışları uzaklaştırır…
Özel gereksinimli bireyler, bedensel özellikleri ve/veya öğrenme yetenekleri normdan (altında ve üstünde olabilir) oldukça farklılaşan bireylerdir
Çocukların hayata bakış açıları gelişmekte, meslek seçimlerini dahi etkileyecek ek beceriler kazanmaları sağlanmaktadır (Reynolds, 1996).
Hayat biraz fazla hızlı akıyor ve bizler önümüzdeki her bir adımı en hızlı şekilde atıp bitiş çizgisine ulaşmak ister gibi yaşıyoruz.