Festina Lente…
Hayat biraz fazla hızlı akıyor ve bizler önümüzdeki her bir adımı en hızlı şekilde atıp bitiş çizgisine ulaşmak ister gibi yaşıyoruz. Bütün işleri koştur koştur yapmalı, acıktığımızda hızlı bir şekilde herhangi bir yiyeceği tüketmeli, bir an önce diğer işe/aktiviteye başlamalı , kaliteli zaman geçirmeli, şu kadar kitap okumalı, şu kadar film izlemeli, şurayı görmeli , şunu deneyimlemeli, hemen bitirmeli ,hemen uyumalı ve diğer güne geçmeliyiz. Meli malı meli malı…Sadece birkaç dakikalığına da olsa sessizce bir köşeye çekilip kendimizle baş başa bile kalamıyoruz. Biz hızlandıkça zaman daha da çok hızlanıyor sanki. Biz acele ettikçe ihtiyaç duyduğumuz vakit ellerimizin arasından kayıp gidiyor. Yakalayamıyoruz. Yetişemiyoruz. Durduramıyoruz.
Dahası yavaşlayamıyoruz, duramıyoruz, bekleyemiyoruz. Boşluğa tahammül etmek ne kadar da zor! Kendimizle baş başa kalabilmek ne kadar da tahammülsüz.
Gördüğünüz üzere biz her şeyi bilen, tüm olacakları tahmin eden ve çok hızlı hareket eden robotlar gibi davrandıkça beynimiz de durumu öyle algılıyor ve zamanın akışını hızlandırıyor. Öyleyse, kontrolü geri kazanmamızda, işimi yaparken evimde, ailemle, arkadaşlarımla bana yetecek kadar vakit geçirebiliyor muyum? Kendimle zaman geçirebiliyor muyum? Ben gerçekten ne istiyorum? Şu sürecimde yaşarken mutlu muyum? Hayattan beklentilerim bunlar mı? Bu soruların cevabı bazen hızlı giden arabanın camından belli belirsiz akan manzaralar gibi daha göremeden geçip gidiyor. Önemli olanın sonuç olmadığını hatırlatmak isterim; önemli olan süreç…
Aslında yaşamın geçmiş ve gelecekten oluşmadığını anladığımızda anın içinde yavaşlamaya başlarız. Geçmiş korkulardan ve gelecek endişelerden arındığınızda daha sakin düşünebiliyoruz. Hiçbir şey kaçırmıyor ya da hiçbir yere yetişmiyoruz. Zamanı ve yeri gelince her şeyin olması gerektiği gibi gerçekleşeceğini; zaman ve yer algısının herkes için farklı işlediğini kabul edersek acele edecek bir şey kalmadığını görür, yaşadığınız anın tadını çıkarabiliriz. Aksi takdirde, önünüzdeki adımları hızlı bir şekilde ve bir an önce bitirilmesi gereken iş mantığıyla, sürekli bir şey yapmalıyım düşüncesiyle attığınızda gerçeklikle olan bağlantımız kopar. Bu durumun sonucunda ise yaşadıklarınızdan duyduğunuz tatmin hissi azalır. Mış gibi bir yaşımın içinde buluruz kendimizi. Gerçek bir doyum hissetmenin tek yolunun anı yaşamaktan geçtiğini unutmayalım.
“Festina lente” bir özdeyiş. İmparator Augustus ve Titus’un kullandığı motto olarak bilinmektedir. “Hız insanı kendinden uzaklaştırır” ve “yavaşlık kendine yakınlaştırır” anlamına gelmektedir.
Yavaşladığımızda; Önsezilerinizi duyabilir, iç sesinize kulak verebiliriz. Korku ve endişe odaklı yaşamak yerine sevgi ve heyecan duyarak yaşayabiliriz. Ruhunuzu beslemek için gereken zamanı bulabiliriz. Kendi ihtiyaçlarımızın daha çok farkına varabilir, özgüveninizi artırabiliriz. Hedeflerimizin gerçekte neler olduğunu anlayabilir, o yönde hareket etmeye başlayabiliriz. Şükür etmemiz gereken ne kadar çok şey olduğunu hatırlayabilir, hep gözünüzün önünde duran güzellikleri kucaklayabiliriz. Yaşadığımız deneyimleri özümseyebilir, hayatımızın gerçeklerini kabullenerek sorunlarımızın çözümlerini görebiliriz.
Öyleyse, tam şu an olduğunuz yerde yavaşlama, durma bekleme zamanı… Ne yapıyor ya da neye yetişiyor olursanız olun önemli değil. Sadece yavaşlayın! Çünkü bu, hayatınızda köklü bir değişime neden olabilir.
“YAPMAYA DEĞER BİR ŞEY VARSA , YAVAŞÇA YAPMAYA DEĞERDİR…”
Uzm. Psk. Dan. & Psikoterapist
Ece Özge Karakuz