• birincicoguldanismanlik@gmail.com
  • Kartaltepe Mahallesi İncirli Caddesi No:72 Daire:12 Bakırköy/İstanbul
  • +90 501 048 96 18 / +90 543 714 17 10

Yazılar

CESARET VE VAR OLMAK



Cesaret, gizemli ve derin bir konudur. Gerçek cesaret, göründüğünden daha gizemli ve karmaşık bir yapıya sahiptir. Cesareti, bir buzdağına benzetilebiliriz. Aynı bir buzdağı gibi, buzdağının görülen, gözlemlenebilen kısmının altında, çok daha büyük ve derin bir içerik, anlam barındırır. Cesaret; takdir edilen, beğenilen, hayranlık uyandıran bir özelliktir aynı zamanda.

Cesareti kapsamlı ilk tanımlamanın Aristoteles tarafından yapıldığı söylenebilir. Aristoteles cesareti veya bir kişinin cesur olması ve kutsal bir ölüm karşısında korkusuzluk olarak görür.  Aristoteles'in ikinci cesaret ve cesur insan tanımlanmasında ise zor koşullar altında kişinin korku ile yüzleşmesi ve doğru şeylerden korkması, korkulması gerekenden doğru şekilde korkması, doğru bir dürtüyle korkması, doğru zamanda korkması ve kendine güven duyması şeklindedir. Burada kişinin duygularını kontrol etmesi ve duyguları üzerinde hakimiyet kurması ön plandadır. Bu iki tanımlamada cesur bir insanın ortalama bir korku seviyesine sahip olması ve bunu kontrol edebilmesi yani kontrol edilebilir bir korku hissetmesi ön plana çıkartılmaktadır.

Önemli olan, korkunun kontrolüdür. Mevlana’nın şu sözleri, korku ve cesaret arasındaki ilişkiyi çok güzel açıklamaktadır, “Su, ateşe galiptir. Fakat su bir kaba girerse, ateş o suyu kaynatır ve yok eder.” Önemli olan bizi doğru olanı yapmaktan alıkoyan korkularımızı kontrol altında tutabilmek, korkularımızın esiri olmamaktır. Önemli olan, gerekeni yapma yönünde adım atabilmektir.

Cesaret,bence en büyüğü ile bir ömür boyu yürütülen, mücadele yoluyla kendini keşfetme sürecidir. Olmak, cesaret ister. Kaygıyla yüzleşmek cesareti. İnsanı çaresizleştiren ve edilgenleştiren "kurulu düzen"e karşı sesimizi yükseltebilme cesareti.

Bir başka cesaret noktasıda psikoterapidir. Psikoterapiye gelen kişi maskelerini (görmemiz istenen) değil özünü (olan) göstermeye cesareti olan kişidir. Yaşadığı çatışmalarda başkalarını suçlamayı bir kenara bırakıp; bu sorunda benim payım ne? Diyebilen kişidir. Güçlü olmanın çok önemli olduğu bir dönemde yaralarını, kusurlarını, eksiklerini gösterebilen kişidir. Hayatında bir şeylerin değişebilmesi için başkalarından medet uman değil bizzat değişimin parçası olmaya çalışan kişidir.

Duygu olarak da, cesaretle kol kola giden o güçlü duygu korkudur. İnsanlar konfor alanını bırakıp korkularının üzerine cesaret ile giderler. Cesaretle var olmak demek kendimiz olabilmektir. Kendimiz olma cesareti ise, görünürün altında var olan iç güçlerimizi, potansiyelimizi, zihinsel kapasitemizi, duygularımızı, isteklerimizi fark etmek ve bunları aslına uygun olarak yaşamamıza yansıtmak demektir. 

Cesaret ayrıca kişinin kendini kabulü ,özünü fark edişi ile de bağlantılıdır. Kendini olduğu gibi kabul, yeterlilik duygusu ve kendin olma cesareti, otantik bir varoluşa giden yolun anahtar yapı taşlarıdır. İnsan bazen kendisi olmayı unutur. Korkunca. Kaybolunca. Kaybedince. Kendilik cesaretini de kaybederse bir daha asla kendisi olamadan bir yabancı gibi özler kendini. İnsanın kaybettiği kendisini araması, kendine yolculuk yapması, kendini bilmesi ve kendini bulması gerekiyor. Kendini kaybeden insanın, yine kendisini kaybettiği yerde; kendinde araması… İnsanı dünyaya gelişin şaşkınlığından, ‘varoluşun şokundan’, “yaşadığı gurbetten ve çektiği öz/lemden” kurtaracak olan; varoluş duygusu ve kendilik bilincidir. Sözün özü; var olmak; kendini bulmaktır. Ve elbette en başta kendilik cesaretini ortaya koyabilmektir. Sahi, var mı kendiliğimizi ortaya koyabilecek cesaretimiz? Ama sanırım önce kendimizi hatırlamamız ve dahası belki de kendimizi öz/lememiz gerekiyor. Dinleyelim o zaman  "Özlemeye de özden başlanmaz mı en önce? İnsanın kendini özleyebilmesi için o kendiliğine bir vakitler olsun varmış olması gerekir. Peki ya kendi olamamış bir insan? O insan neyi özler? Hasreti hep başkaya, başkalarına olanın kendini özleyebilir mi peki?"  Sizce de güzel değil mi?  Mesele, bir özünün olduğunu ve ancak özü ile var olabileceğini anlamaktan geçecektir. Özünü fark edebilmek, bir ruhunun olduğu bilmek ve ancak bu ruhla yönünü “sahip olmak”tan, “olmak” meselesine çevirmek…Kendilik cesaretini ortaya koyabilmenin yolu, özünü, ruhunu ve dahi kendini bilmekten, kendi hayatının öznesi olmaktan geçecektir. Zira kendi özünün ne olduğunu fark edemeyenler, kendi yaşamlarının öz/nesi olamayacaklardır. Yaşamlarının öz/nesi olamayanlar da başkalarının yüklemi olarak başka yaşamların yükünü çekmeye mahkûmdurlar.

Sözün özü ; Cesaretle var olmak ,önce kendin olmaktır.

Yazılar