• birincicoguldanismanlik@gmail.com
  • Kartaltepe Mahallesi İncirli Caddesi No:72 Daire:12 Bakırköy/İstanbul
  • +90 501 048 96 18 / +90 543 714 17 10

Yazılar

Narsi̇si̇zi̇m Ve Anne-baba Tutumları Arasındaki̇ İli̇şki̇



Narsisizm, psikoloji literatüründe kendine özgü ilişki kurma ve savunma biçimleriyle anılan bir kavramdır (Odağ, 1996). Özellikle psikanalitik gelenekten gelen kuramcıların ödipal dönem öncesine olan ilgisiyle geçtiğimiz yüzyılın başından itibaren sıkça irdelenmeye başlanan kavram, günümüzün popüler terimlerinden biri olmuştur (Doğaner, 1996). Pek çok kuramcı ve araştırma, narsisistik kişilik özelliklerine işaret eden öncülleri belirlemek ve erken dönem yaşantılarla yetişkinlikte gözlemlenen narsisistik eğilimlerin ilişkisini saptamak için, bireylerin maruz kaldığı ebeveyn tutumlarına odaklanmıştır. Bu sayede nesne ilişkilerinden şema terapiye kadar pek çok yaklaşımın ışığında, algılanan ebeveyn tutumları ve narsisizm arasındaki ilişkileri tartışan önemli bir literatür ortaya çıkmıştır.

Günümüzün popüler kavramı narsisizm, kişinin kendisine yönelttiği abartılı sevgiyi ve başkalarına karşı duyarsızlığını ifade etmektedir (Doğaner, 1996). Narsisizm teriminin kökenleri, Milattan Sonra 8 yılında dönemin şairi Ovidius‟a ait şiirde bahsi geçen Narkissos isimli mitolojik karakterin trajik sonuna dayanmaktadır (Akhtar ve Thomson, 1982). Mitolojiye göre Narkissos, kendine hayranlık duyan birçokları gibi güzel bir peri kızı olan Echo‟nun da aşkına karşılık vermez ve onun acı içinde günden güne solup gitmesine sebebiyet verir. Bu durum karşısında tanrıların öfkesinden kurtulamayan Narkissos, Echo gibi karşılık bulamayacağı bir aşk yüzünden yok olacağı bir sonla cezalandırılır. Ancak Narkissos‟un tutku ve hayranlıkla bağlanarak aşık olduğu kişi, su içmek için eğildiği sırada nehrin üzerinde gördüğü kendi yansımasından başkası değildir. Hiçbir şekilde sudaki yansımasında aşkına karşılık bulamayan Narkissos‟un yaşamı çaresizce orada son bulur. Böylece kahin Tiresias tarafından kendini tanımadığı müddetçe uzun yaşamakla müjdelenen Narkissos‟un sonunu getiren, kendi yansımasıyla karşılaştığı an olmuştur (Bulfinch, 1898).

Bahsi geçen mitolojik öyküden yola çıkan ingiliz seksolog Havelock Ellis (1898), bazı vakalarda gözlemlediği, cinsel duyguların kendiliğe yönlendirilmesi ve sıklıkla kendilik içinde kaybolması (s. 280) durumunu, Narkissos karakterinin kendine duyduğu aşkla ilişkilendirerek narsisizm teriminin psikoloji literatüründe yer almasını sağlamıştır (Arble, Dean, Tolchinsky ve Huprich, 2008). Ellis’in bu yaklaşımını yorumladığı çalışmasında Paul Näcke (1899), kişinin kendi bedenine cinsel bir objeymiş gibi muamele göstermesi için ilk kez “narsisizm” ifadesini kullanarak terimin Bu günkü halini ortaya çıkarmış; Sadger (1908) ise terimi psikanalitik açıdan ele alarak Sigmund Freud’un kavrama ilgi göstermesini sağlayan kişi olmuştur (Levy, Ellison ve Reynoso, 2011).

Freud’un konuyla ilgili çalışmalarına yeni başladığı dönemde psikanalist Otto Rank (1911), narsisizmin cinsellikle sınırlı anlamına kibir ve kendine hayranlık gibi duyguları eklemiş ve narsisizmin savunmacı bir yönünün olabileceğine dikkat çekmiştir. Ernest Jones ise (1913), narsisistik bireylerin kişilik yapılarını  tanrı karmaşası şeklinde tanımlamış ve bu bireyleri, soğuk, ulaşılmaz ve gizemli olmayı arzulayan, kendilerini ve düşüncelerini bir gizem bulutuyla saran, ortak bir çalışmaya katılmayan ve genellikle asosyal; güce ve özellikle zenginliğe sahip olma fantezileri olan, kendilerini bilge olarak gören (s. 262) kişiler olarak tanımlamıştır.

Masterson (1993), narsisistik bireylerde gözlemlediği gelişimsel duraklamanın sebebi olarak iki olasılık üzerinde durmuştur. Bunlardan ilki narsisistik bireylerin annelerinin, çocuklarını kendi narsisistik ihtiyaçlarının birer nesnesi olarak kullanmasıyla ilişkilidir. Bu anneler, çocuklarının özerkleşme ve duygusal destek ihtiyacını uygun şekilde karşılayamamakta ve çocuğun gelişmekte olan gerçek kendiliğini kendi idealize edilmiş standartlarının gölgesinde bırakmaktadırlar. Çocuğun özerkleşme ve gerçek kendiliğini ortaya koyma çabaları karşısında sevgi, ilgi veya desteği geri çekerek çocukta terk depresyonu duygularının ortaya çıkmasına neden olmaktadırlar. Böyle bir durumda terk depresyonu duygularından kurtulmak isteyen çocuk, artık gerçekliği için değil annesi için mükemmel olma çabası içine girmektedir. Böylece annenin idealize ettiği özelliklerle özdeşleşerek büyüklenmeci kendiliğini korumaya devam etmektedir. Masterson (1993) ikinci olarak ise çocuğun narsisistik bir baba ile özdeşim kurarak koruduğu büyüklenmeci kendiliğe dikkat çekmiştir. Her iki durumda da ayrılma bireyleşme döneminin kazanımları elde edilememiş, özerk ve gerçek bir kendilik yerine sahte ve şişirilmiş bir kendilik ortaya çıkarak narsisistik kişiliğin temeli oluşmuştur.

Yetişkinlik hayatında da kendilik algısının sürekliliği, spontane ve canlı duygulanım, yaratıcılık, kararlılık ve kendilik aktivasyonu gibi temel kendilik kapasitelerini kullanma konusunda problem yaşamaktadırlar. Bunun yerine çocuksu büyüklenmeciliğe, fanteziye ve savunmaya dayalı bir biçimde terk depresyonu duygularından kurtulmak için çaba göstermektedirler (Masterson, 1985). Böylece kendisinde ve ötekinde mükemmellik arayan, çift-değerliliğe tahammül edemeyen, tüm güçlülük ve yetersizlik hislerini çelişik halde bir arada barındıran ve diğer insanlardan kaçma veya onları denetleme arzularını taşıyan bir tablo çizmektedirler (Doğaner, 1996).

            Kohut’a (1971) göre idealize edilmiş ebeveyn imagosu hattında çocuk, “Sen mükemmelsin ama ben de senin bir parçanım (s. 27) Şeklindeki bir mekanizmayla hayranlık duyduğu ve idealize ettiği ebeveyninin bir uzantısı olarak kendilik gelişimini devam ettirir. Bu dönemdeki uygun gelişim koşulları sonucunda idealleştirilmiş üst benlik olarak içselleştirilen ebeveyn temsili, içsel bir yol gösterici olarak ruhsal yapının önemli bir parçasını oluşturur. Ayrıca çocuk, kendini güvenilir ve güçlü bir şeyin parçası olarak algılayarak öz saygısını düzenlemeyi öğrenir (Tura, 1996). Ancak bu dönemdeki ağır narsisistik örselenme yaşantıları çocuğun içsel gerilimini ve öz saygısını düzenleyici yapılarının gelişimini engeller (Kohut, 1971). Böylece çocuk narsisistik yatırım yaptığı nesnelere takılıp kalır ve karşılanmamış ihtiyaçlarını yerine getirecek fonksiyonlara sahip bir nesne açlığı yetişkinlikte de kendini gösterir (Kohut, 1978).

Kernberg (1975), narsisistik bireylerin duygusal açıdan doyurulmadıkları, soğuk tutumlara ve örtük şekilde saldırganlığa maruz kaldıkları bir ailede büyüdüklerini öne sürmüştür. Ona göre birey, bu durumun beraberinde getirdiği engellenmeler karşısında ortaya çıkan öfke ve hayal kırıklıkları ile baş edebilmek için şu üç temel yapıyı patolojik bir şekilde bütünleştirmektedir: Gerçek kendiliğin aile tarafından pekiştirilen özel yönleri; tüm güçlülük ve mükemmelliğe ilişkin imgeleri barındıran ideal kendilik ve daima seven ve kabul gösteren ebeveyn temsillerini içeren ideal nesne. Yani narsistik kişilik organizasyonuna sahip bireylerde, normal gelişimsel sürece uygun şekilde olumlu ve olumsuz kendilik ve nesne temsillerinin bütünleşmesi yerine, kendiliğe ve nesneye ilişkin olumlu temsillerin patolojik biçimde birleşmesi söz konusu olmaktadır. Böylece son derece gerçek dışı ve idealize edilmiş bir büyüklenmeci kişilik yapısı oluşmaktadır (Kernberg, 2004).

Kişilik bozukluklarının üç kümede sınıflandırıldığı DSM IV‟te narsisistik kişilik bozukluğu dramatik/duygusal olarak ifade edilen B kümesinde yer almaktadır (APA, 1994). Bu durumun devam ettiği ve kategorik yaklaşıma alternatif olarak boyutsal yaklaşımın da ele alındığı DSM-V’te, erken erişkinlikte başlayan ve değişik bağlamlarda ortaya çıkan bir ruhsal bozukluk olarak ele alınan narsisistik kişilik bozukluğu, aşağıdaki kriterlerden en az beşi ile belirlenmektedir (APA, 2013).

1. Büyüklenir (örn. başarılarını ve yeteneklerini abartır; gösterdiği başarılarla oransız bir biçimde, üstün biri olarak görülme beklentisi içindedir).

2. Sınırsız başarı, güç, zekâ, güzellik ya da yüce bir sevgi düşlemleriyle uğraşır durur.

3. “Özel” ve eşi, benzeri bulunmaz biri olduğuna ve ancak özel ya da üstün diğer kişilerce (ya da kurumlarca) anlaşılabileceğine ve ancak onlarla ilişki kurması gerektiğine inanır.

4. Çok beğenilmek ister.

5. Hak ettiği duygusu içindedir (özellikle kayırılacak bir tedavi göreceğine ya da her ne istiyorsa yapılacağına ilişkin anlamsız beklentiler içinde olma).

6. Kendi çıkarı için başkalarını kullanır (kendi amaçlarına ulaşmak için başkalarından yararlanır).

7. Eş duyum yapamaz: Başkalarının duygularını ve gereksinmelerini anlamak istemez.

8. Sıklıkla başkalarını kıskanır ya da başkalarının kendisini kıskandığına inanır.

9. Başkalarına saygısız davranır, kendini beğenmiş davranışlar ya da tutumlar sergiler.

Ebeveynlerin çocukları ile olan etkileşimlerinde benimsedikleri tutumların, çocuğun kişiliğinin ve psikopatolojilerin gelişiminde önemli bir rol oynadığı görüşü pek çok farklı yaklaşım içinde kabul görmüştür (Okagaki ve Luster, 2005). Bağlanma (Bowlby, 1969), kendilik psikolojisi (Kohut, 1971), nesne ilişkileri (Kernberg, 1975) ve şema terapi (Young ve ark., 2003) gibi pek çok disiplinde, bakım verenin çocuğu için sağladığı fiziksel ve duygusal kaynakların önemine dikkat çekilmiş ve bu süreçlerde yaşanan problemlerin yetişkinliğe de taşınacak şekilde kişilik gelişimini etkilediği tartışılmıştır. Dahası, psikopatolojilerin ebeveyn tutumları aracılığı ile kuşaklar arasında aktarılıyor olabileceği görüşü öne sürülmüştür (Berg-Nielsen, Vikan ve Dahl, 2002).

Ebeveynlik tutumları, davranışlar ve sözel veya sözel olmayan yollar ile yaratılan duygusal iklim içerisinde, anne ve babanın çocuğuyla kurduğu iletişim tarzını ifade etmektedir (Darling ve Steinberg, 1993). Literatürde bu tutumların sınıflandırılmasında farklı yaklaşımların olduğu görülmekle birlikte; Baumrindin (1971) demokratik, izin verici ve yetkeci ebeveynlik tarzı şeklindeki sınıflaması, yaygın şekilde kabul gören modellerden biri olmuştur (Robinson, Mandleco, Olsen ve Hart, 2001). Demokratik ebeveynlik iletişim yollarının açık olduğu, sıcak, özerkliği destekleyici ve aynı zamanda uygun şekilde belirlenmiş kuralların koyulduğu; izin verici ebeveynlik çocuğa sıcaklık ve ilginin gösterildiği ancak yeterli sınırların koyulmadığı; yetkeci ebeveynlik ise çocuktan yüksek standartlara uymasının beklendiği ancak yeterli sıcaklık ve ilginin gösterilmediği ebeveynlik tutumlarını ifade etmektedir. Duygusal sıcaklık ebeveynin duyarlı, ilgili, uyarıcı ve destekleyici tutumlara sahip olmasına; çocuğun kendini rahat ifade edebildiği ve değerli hissettiği duygusal ortamın yaratılmasına işaret etmektedir. Reddedicilik istismarcı, cezalandırıcı, eleştirel ve düşmanca davranışları içermektedir. Aşırı koruyu tutumlar ise çocuğun güvenliğine yönelik yoğun kaygıları, müdahaleci bir biçimdeki kontrolcülüğü ve çocuğun yaşantılarını bilmeye yönelik abartılı talepleri belirtmektedir (Arrindel, Gerlsma, Vandereycken, Hageman ve Daeseleire, 1998).

Ebeveyn tutumlarının narsisistik kişilik yapısının gelişimine etkileri konusunda, genel anlamda aşırı müsamaha gösteren, aşırı müdahaleci veya soğuk/katı ebeveynlik tarzlarına vurgu yapan görüşler ön plana çıkmaktadır (Horton, Bleau ve Drwecki, 2006). Kendilik gelişimini yakından inceleyen Kohut (1971) da narsisizme ilişkin görüşlerini, çocuğun kendilik nesnesi ile (anne ve baba) kurduğu ilişkideki karşılanmamış ihtiyaçları üzerinden aktarmıştır. Bu yaklaşımda, sağlıklı ruhsal gelişim için kendilik nesnesinin yerine getirmesi gereken iki temel işleve vurgu yapılmıştır. Bunlardan birincisi annenin çocuğun teşhirci, büyüklenmeci ve tüm güçlü olarak ortaya koymaya çalıştığı kendiliğine coşkulu ve uyumlu bir şekilde eşlik etmesi, yani çocuğunu aynalaması; kimi zaman da uygun ölçüdeki hayal kırıklıklarıyla bu büyüklenmeciliği gerçeklikle uyumlu hale getirmesidir. İkincisi ise çocuğun idealize ettiği bir kendilik nesnesi üzerinden (genellikle baba) güçlü bir bütünün parçası olma hissinin doyurulmasının sağlanmasıdır (Tura, 2005). Kohut’a (1971) göre çocuğun bu ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kalınması, sıcak ve empatik bir yaklaşımdan yoksun bırakılması veya optimal seviyenin üzerinde kırılma yaşatılması, öz saygıyı düzenleyecek zihinsel yapıların gelişmesine ve büyüklenmeci tutumların gerçeklik ilkesiyle uyumlu hale gelmesine engel olacağından, narsisistik bir kendilik gelişimi meydana gelecektir.

Kernberg’e (1975) göre patolojik narsisizmin temelinde yatan önemli faktörlerden biri, yüzeysel olarak işlevsel ebeveyn davranışları sergileyen; ancak daha temelde ilgisiz, soğuk veya örtük şekilde saldırgan tutumlara sahip ebeveyn (genellikle anne) figürüdür. Narsisistik bireyler bu anlamda çocukluklarında duygusal açıdan aç bırakılmışlardır (Volkan, 1997). Kernberg (1975) aynı zamanda bu bireylerin birçoğunun çocukluklarında güzel veya zeki olma gibi ayırıcı özelliklere sahip olduklarını ve ebeveynleri tarafından bu özelliklerin narsisistik bir doyum sağlama aracı olarak kullanıldıklarını da öne sürmüştür.

Masterson (1993) da narsisistik bireylerin çocukluklarında yeterli duygusal desteği görmediğini belirtmiştir. Ona göre bu bireylerin bazıları, narsisistik anneler tarafından büyütülmüş ve annelerinin kendi mükemmeliyetçi ihtiyaçlarının birer nesnesi olmuşlardır.   Ebeveyn, çocuğun ortaya koyduğu büyüklenmeciliği ve özerklik çabalarını, değersizleştirme veya desteği ve ilgiyi geri çekme yoluyla cezalandırarak onu kendi mükemmeliyetini aynalatmak için kullanmıştır. Bu durum özellikle kırılgan narsisistik özelliklere sahip bireylerde hem anne hem de baba için geçerli görülmüştür (Masterson, 1993). Bununla birlikte ebeveynlerin, çocuğun gerçek kendiliğine özgü özellikleri algılama, kabul etme ve destekleme konusunda problemli yaklaşımlar sergiledikleri öne sürülmüştür (Masterson, 1985). Kendiliğinin nesneden ayrışmasına olanak bulamayan ve ebeveynin yansıttığı mükemmel imgeyle özdeşleşmek zorunda kalan çocuk, kendisini ve ebeveynini mükemmel bir bütünün parçaları olarak görecek; kendiliğinde veya nesne temsillerinde algıladığı kusur ve eksiklikler onda narsisistik kırılmalara yol açacaktır (Tura, 2005). Böylesine bir ebeveynliğe maruz kalan çocuğun, özerkleşme sürecindeki eylemlerinin ve başarılarının annesi ile bağlantılı olması koşuluyla onay ve kabul göreceğine dair bir algı içinde büyüyeceği; ileride ise her ne kadar bireyleşmiş olsa da ayrışma sorunlarının üstesinden gelememiş olacağı varsayılmaktadır (Saydam, 1996)

Young ve ark. (2003) Şema modeli içerisinde narsisistik kişilik gelişimine eşlik eden çocukluk yaşantılarını şöyle sıralamıştır: Yalnızlık, yetersiz sınırlar, kullanılma ya da yönlendirilme ve koşullu onaylanma. Bu yaklaşıma göre narsisistik bireyler, çocukluklarında gerçek bir sevgi, empati ve yakınlık görememişlerdir. Duygusal açıdan müsamaha gösterilmeyen, ancak fiziksel açıdan müsamaha gösterilen yetersiz sınırlar içinde büyümüşlerdir. Birçoğu farkında olmasa bile ebeveynleri tarafından kendi ihtiyaçları doğrultusunda kullanılmış veya yönlendirilmiştir. Ayrıca bu bireyler belli standartları karşıladıklarında onay ve değer gördükleri, aksi takdirde görmezlikten gelindikleri veya değersizleştirildikleri bir koşullu kabule maruz kalmışlardır (Young ve ark., 2003). Million ve Everly (1985) ise sosyal öğrenme kuramı perspektifinden narsisistik kişilik yapısını açıklamış ve bu bireylerin aşırı müsamaha gösterilen ve şımartılan bir ailede yetişmeleri sebebiyle, kendilerini özel ayrıcalıklara sahip ve diğerlerinden üstün bir şekilde algıladıklarını öne sürmüştür.

Cramer (2011), yürüttüğü boylamsal çalışmada çocukların 3 yaşında maruz kaldıkları ebeveynlik tutumları ile 23 yaşına geldiklerinde gözlemlenen narsisistik kişilik özelliklerinin ilişkisini incelemiştir. Araştırmanın sonuçlarına göre çocukluğunda narsisistik eğilimler gösterdiği belirlenen katılımcılarda, annenin yüksek düzeyde yetkeci ve kayıtsız ebeveynlik tutumları ile düşük seviyede demokratik ebeveynlik tarzının, katılımcılar 23 yaşına geldiklerinde yapılan ölçümlerde gözlemlenen maladaptif narsisistik özellikleri yordadığı görülmüştür. Wetzel ve Robins (2016) ise bireylerin 12 yaşında maruz kaldıkları düşmanca ebeveyn tutumlarının, 14 yaşında alınan ölçümlerde narsisizmin sömürücülük boyutuyla pozitif yönde ilişkili olduğunu gözlemlemiştir.

Otway ve Vignoles (2006), yetişkin bireylerde algılanan ebeveyn soğukluğunun kırılgan narsisizmi, algılanan ebeveyn soğukluğuna ek olarak ebeveynin aşırı değer veren tutumlarına yönelik algının ise büyüklenmeci narsisizmi yordadığı sonucuna ulaşmıştır. Araştırmacılar büyüklenmeci narsisistik bireyler için gözlemlenen sonuçlardan hareketle, bu bireylerin ebeveynlerinden aşırı değer verici tutumların yanında, soğukluk ve reddedilme şeklinde örtük mesajlar almış olabileceklerini ileri sürmüşlerdir. Miller ve Campell (2008) narsisistik kişilik bozukluğu özelliklerinin, psikolojik kontrolü ve müdahaleciliği yüksek; sıcaklık gösterme ve gözetme konusunda ise yetersiz olarak algılanan ebeveyn tutumları ile pozitif yönde ilişkili olduğunu gözlemlemiştir. Ayrıca algılanan ebeveyn psikolojik kontrolünün narsisistik kişilik bozukluğu özelliklerini yordadığı görülmüştür. Başka bir çalışmada ise psikolojik açıdan müdahaleci ve soğuk ebeveynlik tutumlarının kırılgan narsisizm ile ilişkili olduğuna dair sonuçlar elde edilmiştir (Miller ve ark., 2010). Cramer (2015) tarafından yürütülen başka bir çalışmada, kırılgan narsisizmin annenin yetkeci ebeveynlik tarzı ile pozitif; duyarlı ve izin verici olarak algılanan anne tutumları ile negatif yönde ilişkili olduğu görülmüştür. Bununla birlikte büyüklenmeci narsisizmin babanın yetkeci ebeveynlik tarzı ile pozitif; duyarlı ve izin verici olarak algılanan baba tutumlarıyla ise negatif yönde ilişkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Literatürde algılanan ebeveyn tutumları ile narsisizmin ilişkisine odaklanan çalışmaların birçoğunda, anne ve baba için ayrı ayrı değerlendirilme yapılmadığı dikkat çekmektedir. ebeveyn tutumlarına ve narsisizmin ilişkisine odaklanacak araştırmaların ebeveyn tutumlarını anne ve baba için ayrı şekilde ele alması; narsisizmin de kırılgan ve büyüklenmeci boyutlarını göz önünde bulundurması önerilmektedir.

 

Uzm. Psk. Dan. & Psikoterapist 
Ece Özge Karakuz

 

KAYNAKÇA

  • Akhtar, S. ve Thomson, J. A. (1982). Overview: Narcissistic personality disorder. The American Journal of Psychiatry, 139(1), 12-20. doi:10.1176/ajp.139.1.12
  • American Psychiatric Association (1994). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (4th ed.). Washington: DC: Author.
  • American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5th ed.). Arlington, VA: American Psychiatric Publishing.
  • Arble, E., Dean, C. R., Tolchinsky, A. ve Huprich, S. K. (2008). Narcissistic Personality Disorder. S.K. Huprich (Ed.), Narcissistic Patients and New Therapists: Conceptualization, Treatment, and Managing Countertransference içinde (s. 5-22). Plymouth: Jason Aronson.
  • Arrindell, W. A., Gerlsma, C., Vandereycken, W., Hageman, W. J. ve Daeseleire, T. (1998). Convergent validity of the dimensions underlying the Parental Bonding Instrument (PBI) and the EMBU. Personality and Individual Differences24(3), 341-350.
  • Baumrind, D. (1971). Harmonious parents and their preschool children. Developmental Psychology, 4(1), 99-102. doi: 10.1037/h0030373
  • Berg-Nielsen, T. S., Vikan, A. ve Dahl, A. A. (2002). Parenting related to child and parental psychopathology: A descriptive review of the literature. Clinical Child Psychology and Psychiatry7(4), 529-552. doi: 10.1177/1359104502007004006
  • Bowlby, J. (1969). Attachment and loss: Vol. 1. Attachment. Harmondsworth: Penguin
  • Bulfinch, T. (1898). The age of fable or beauties of mythology. Philadelphia: David McKay.
  • Cramer, P. (2015). Adolescent parenting, identification, and maladaptive narcissism. Psychoanalytic Psychology, 32(4), 559.
  • Darling, N. ve Steinberg, L. (1993). Parenting style as context: An integrative model. Psychological bulletin113(3), 487.
  • Doğaner, Ġ. (1996). Narsisistik kiĢilik bozukluğu. Ege Psikiyatri Sürekli Yayınları1(3), 341-352.
  • Horton, R. S., Bleau, G. ve Drwecki, B. (2006). Parenting Narcissus: What are the links between parenting and narcissism? Journal of Personality, 74, 345–376. doi: 10.1111/j.1467-6494.2005.00378.x
  • Kernberg, O. F. (1975). Borderline conditions and pathological narcissism. New York: Jason Aronson.
  • Kernberg, O. F. (2004). Aggressivity, narcissism, and self-destructiveness in the psychotherapeutic relationship. New Haven: Yale University Press.
  • Kohut, H. (1971). The analysis of the self. New York: Internationa Universities Press.
  • Kohut, H. and Wolf, E. S. (1978). The disorders of the self and their treatment: An outline. Int. J. Psycho-Anal., 59, 413- 425
  • Levy, K. N., Ellison, W. D. ve Reynoso, J. S. (2011). A historical review of narcissism and narcissistic personality. W. K. Campbell ve J. D. Miller (Ed.), The handbook of narcissism and narcissistic personality disorder: Theoretical approaches, empirical findings, and treatments içinde (s. 3-13). Hoboken: John Wiley & Sons Inc.
  • Masterson, J. F. (1985). The real self. A developmental, self and object relations approach. New York: Brunner/Mazel
  • Masterson, J. F. (1993). The emerging self: A developmental, self, and object relations approach to the treatment of the closet narcissistic disorder of the self. Philadelphia: Brunner/Mazel.
  • Miller, J. D. ve Campbell, W. K. (2008). Comparing clinical and social-personality conceptualizations of narcissism. Journal of Personality, 76, 449-476. doi:10.1111/j.1467-6494.2008.00492.x
  • Millon, T. ve Everly, G. S.(1985). Personality and its disorders: A biosocial learning approach. New York: Wiley.
  • Odağ, C. (1996). Örneklerle narsisizm. Ege Psikiyatri Sürekli Yayınları1(3), 457-476.
  • Okagaki, L. ve Luster, T. (2005). Research on parental socialization of child outcomes: Current controversies and future directions. T. Luster ve L. Okagaki (Ed.), Parenting: An ecological perspective (2. baskı) içinde (s. 377-410). New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates.
  • Otway, L. J. ve Vignoles, V. L. (2006). Narcissism and childhood recollections: A quantitative test of psychoanalytic predictions. Personality and Social Psychology Bulletin, 32(1), 104-116. doi: 10.1177/0146167205279907
  • Robinson, C.C., Mandleco, B., Olsen, S.F. ve Hart, C.H. (2001). The parenting styles and dimensions questionnaire. B.F. Perlmutter, J. Touliatos ve G.W., Holden (Ed.), Handbook of family measurement techniques: Vol. 3. Instruments and Index içinde (s. 319–321). Thousand Oaks, CA: Sage.
  • Tura, S. M. (1996). Narsisizm sorunsalında Kohut ve Lacan. Ege Psikiyatri Sürekli Yayınları1(3), 437-456.
  • Tura, S. M. (2005). Günümüzde psikoterapi (2. baskı). Ġstanbul: Metis.
  • Wetzel, E., ve Robins, R. W. (2016). Are parenting practices associated with the development of narcissism? Findings from a longitudinal study of Mexican – origin youth. Journal of research in personality, 63, 84-94. doi: 10.1016/ j.jrp.2016.05.005
  • Volkan, V. (1997). Psikanaliz yazıları.(B. Ceyhun ve A. Çevik, Çev.). Ankara.
  • Young, J. E., Klosko, J. S. ve Weishaar, M. E. (2003). Schema theraphy: A ractitioner’s guide. New York: The Guilford Press.

Yazılar