• birincicoguldanismanlik@gmail.com
  • Kartaltepe Mahallesi İncirli Caddesi No:72 Daire:12 Bakırköy/İstanbul
  • +90 501 048 96 18 / +90 543 714 17 10

Yazılar

TERAPİST – DANIŞAN İLİŞKİSİ -Çerçeve Sınırları-



Son dönemlerde psikoterapiye gitme fikrine daha sıcak bakılsa da yine de birçok kişi sorunlarını neden bir arkadaşıyla ya da ailesiyle paylaşmak yerine bir uzmana başvurması gerektiğine dair net bir fikre sahip değil. Öncelikle aile ve arkadaş desteğimizin güçlü olması bizlere zorlu bir süreçten geçerken yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda çoğu zaman stresli dönemlerden psikolojik olarak hasar görmeden çıkmamıza da yardımcı olur.

Maalesef iyi bir sosyal desteğe sahip olmak, her zaman ve her sorunda tam bir koruyucu ya da iyileştirici değildir. Yaşadığımız problemin büyüklüğü, yapısı ya da bazı durumlarda bir psikiyatrik hastalığa olan genetik eğilimimiz yaşadığımız sorunun aile ve arkadaş desteğiyle halledilebilecek seviyenin çok üzerinde bir şiddette olmasına neden olabilir.

Bununla birlikte, sorun çok şiddetli olmasa bile, aile fertleriyle paylaşmamızın mümkün olmadığı bir konuya dair de olabilir.

Öte yandan, bize gönülden bağlı insanlar bizim tarafımızı fazlaca tutarak sorunlarımızı objektif bir şekilde değerlendirmemizi zorlaştırabilirler. Bazen de tam tersi, yakınlarımızın bize dair geçmişten kalma birtakım önyargıları bizi tam olarak anlamalarını engelleyebilir.

Aile ya da arkadaşlarımızla sorunlarımızı paylaştığımız ve onların bize yol gösterdiği konuşmalar bize kendimizi iyi hissettirse de terapi değildir. Terapi iletişim yeteneği yüksek birinin size ne yapacağınızı söylediği bir ikna sürecinden çok farklıdır. İyi bir hatip sizi geçici olarak motive edebilir, hatta sorununuz çok ciddi değilse ve siz fark etmeden zaten değişime hazırsanız, bazen motivasyonel bir kitabı okumak ya da bir film izlemek bile bakış açınızı değiştirip önemli bir farkındalık yaratabilir. Ancak psikoterapi tüm bunların üzerinde ve farklı bir yöntemdir.

Terapi bir sohbet olmadığı gibi, terapist de size ne yapmanız gerektiğini söyleyen, nasihat veren bir kişi değildir. Psikoterapist, sahip olduğunuz yetileri kullanmanızı engelleyen unsurları görmenizi ve bunlara müdahale etmenizi sağlayarak sorunlarınızı kendi kendinize aşmanızı destekleyen bir bilirkişidir. Terapötik bir ilişkidir. Terapi; kişilerin içsel çatışmalarının ya da ruhsal problemlerinin profesyonel anlamda tedavi yöntem ve donanımlarına sahip bir başka kişi tarafından değerlendirilmesi, düşünce ve duygu eksenli çözümlenmeleri kapsar.

Arkadaş sorunları dinler, paylaşır. Ancak terapist, arkadaştan farklı olarak ruhsal sorunların altında yatan iç çatışmaların farkındalığı üzerinde çalışır. Kişinin kontrollü yüzleşmeler ile çözüm noktalarına odaklanmasını sağlar, bu sırada zorlandığı noktalarda ona destek olur. Danışana pozitif bilişsel süreçleri tamamlatır. Bu süreç donanım, bilgi, tecrübe ve profesyonellik gerektirir.

Psikoterapi de, öncelikle terapist ile danışan arasında kurulacak güven ortamı önemlidir. Kabullenildiğini, anlaşıldığını, eleştirilmeyeceğini, yargılanmayacağını gören danışan, terapistinin samimiyetine güvendiği ölçüde sorunlarını konuşacak, değişim için çaba sarf edecektir.

Terapistin yaptığı keşfe rehberliktir. Amacı danışanın fikrini değiştirmek değil, danışanın olayları nasıl gördüğünü ,anladığını, yorumladığını ,anlamaya çalışmak ve danışanın kendi kendini keşfe çıkmasına rehberlik etmektir. Terapist cevabı bilmez. Sadece içtenlikle merak edip buna yönelik sorular sorar. Burada danışan daha aktiftir ve terapistin rehberliğinde kendi rotasını kendi çizmektedir. Dolayısıyla süreç sonunda çıkılan keşif danışan tarafından sahiplenilir.

Terapiden sonra hep iyi hissetmek gerektiği gibi yanlış bir inanç vardır insanlarda. Ancak terapi zorlu ve yorulduğunuz bir süreçtir. Zaman zaman tükenmiş hissetmeniz doğaldır. Zorlu olan duygularınızı ve durumlarınızı konuşmak ve bunlar üstünde çalışmak terapiye dairdir.

Psikoterapi hastanın iç dünyasında kendisini ve çevresini nasıl algıladığını anladıktan sonra, ruhsal yaşantılarını yeni bir çerçeve içine yerleştirme sürecidir. Bu süreç içerisinde hasta ile onun olduğu yerde buluşup, anlaşıldığı ve onaylandığı mesajı verilirken, aynı zamanda ona yeni bir bakış açısı da sunulur. Terapist uygun bulduğu yaklaşım doğrultusunda yanlış inanışları düzelterek ya da yorumlarla hastanın dünya görüşünde alternatif bir bakış ya da şüphe oluşturmak ister.

Terapistler, bir insanı, dünya görüşünü, cinsel yönelimini, politik, dini ve ahlaki inançlarını açıklaması, yadsıması ya da değiştirmesi yönünde zorlamaz.

İnsanların kendilerini en rahat hissettikleri yerlerden birisi olan terapi odasındaki sınırların neler olacağından bahsetmekte  gerekiyor. Bu sebeple de terapi sınırları içerisinde kalarak bu amaca odaklanmak önemlidir. Peki, Terapötik çerçeve dediğimiz sınırlar neden gereklidir?

Sınırlar sayesinde ilişki daha profesyonel hale gelir.

Hem terapisti hem danışanı oluşabilecek art niyetlere karşı korur.

Sınırlar danışanın kendisini daha rahat hissederler ve daha rahat ifade edebilirler.

Bir psikoterapi sürecinin başında oluşturulacak çerçevenin içerisinde bulunması gereken sınırlar şu şekilde sıralanabilir: İlgi ve katılım, ücreti ödeme şekli, danışanın duygu ve düşüncelerini sansürlemeden belirtmesi, terapistin sorumlulukları, tedaviye yönelik tehditlere karşı sınır ölçülerin netleştirilmesi.

Terapi süresinin, sınırlı bir sürenin olması ve bu sürenin sabit olması, danışanın seansa gecikmesi durumunda seans süresinin uzatılmaması, seans sırasında saatini kontrol eden terapist gibi başlıklar sıralanabilir. Seansta süreyle ilgili bu çerçeve öfke, üzüntü, hayal kırıklığı, kullanılmışlık ve değersizlik hisleri gibi pek çok duygunun açığa çıkmasına fırsat verir. Bu sayede terapi seansı, zaman sınırlaması olmayan, belirsiz, duruma göre uzatılıp değiştirilebilecek bir seanstan daha işlevsel hale gelir. Terapist sizi ve geçmişte yaşadığınız, baş edemediğiniz olayları duyguları dinlemek ve baş etmenize yardım etmek için oradadır. Bu tür kırılma ve aksamalar geçmiş yaşantılarda işlenmeden kalmış, çözümlenmemiş duyguların işlemlenmesi için bir fırsattır aslında. Zihinsel olarak geçmiş sıkıntılarımızın sebeplerini ne kadar anlasak da duygusal olarak o ana gidip blokaja, dolayısıyla da patolojiye sebep olmuş duyguyu işlemleyip düzenlemedikçe gerçek bir iyileşme söz konusu olmaz.

Ücretlendirme, daha doğrusu terapi seansları için bedel ödeme konusu ise terapötik sınırlar arasında kritik olanlardan biridir. Yetişkin egosunu geliştirmesi beklenen ve gerçeklik ilkesi zeminini kaybetmemesi gereken psikoterapinin karşılıksız yapılması amacını boşa çıkarır. Bu konudaki önyargıları kırmak ve doğru bilinen yanlışları düzeltmek için bu konuyu biraz açalım. Terapiye gelen kişiler genelde hayattaki alışveriş dengesini çocukluk yıllarından başlayarak kaybetmiş kişilerdir. Karşılıksız bir terapi seansı, bu bozulmuş alışveriş dengesinin sürmesini garanti altına alır. “Alan el veren elden üstündür” ilkesi gereği vermeden almak danışanla terapist arasında bir alt-üst ilişkisi yaratacaktır ki bu da terapinin eşitlik ilkesini kökünden sarsar. Terapi seansları boyunca hedeflenen, çocuk-yetişkin ilişkisini, yetişkin-yetişkin ilişkisine dönüştürmektir.

Danışan terapistle alma verme dengesini iki yönlü (hiç vermeyerek ya da haddinden fazla vermeye çalışarak) bozuyorsa burada iyileştirilmesi ve terapötik anlamda sorgulanması gereken bir şey vardır. Bunun ötesinde danışanın bedel ödemek ve aldığı şeyin karışlığını vermekle ilgili tutumu aynı zamanda onun iyileşme sürecinin bir parçasıdır. Yetişkin egosuna geçiş ancak bu sayede mümkün hale gelir.

Anne babayla kurulan ilişki, alma-verme dengesinde alan rolünde olduğumuz bir ilişkidir ve bu açıdan bakıldığında bedel ödemeden gittiğimiz her seans, çocuk egosunda kalmamızı garanti altına alır. Anne babayla kurduğumuz ilişkide çocuğun bağımsızlaşmasına, giderek ayrı bir birey olmasına ve nihai olarak çocuk anne ve babanın iki yetişkin olduğu eşit bir ilişkiye erişememiş birey, gelecek ilişiklerinde de bu patolojik tutumu sürdürür. Doğaldır ki hiçbir terapi yaklaşımı böyle bir patolojiyi desteklemeyecektir.

Terapinin başında terapistin danışanın probleminin çözümüne ilişkin zamansal bir öngörüde bulunması çok doğru değildir. Çünkü psikoterapi bir arkeolojik kazıdır ve bu kazıdan ne kadar malzeme çıkacağını kim bilebilir?

Seansın hangi gün veya saatte yapılacağı önceden belirlenir. Randevu, Geç Kalma , İptal , Erteleme , Ek Randevu üzerine danışan ve terapist konuşmalıdır.

Terapist tedavi süresince danışanın kendisi dışında ailesinden yakınlarından ya da arkadaşlarından kişilerle danışanın bilgisi ve izni olmadan görüşmez. Bu kişilerden gelen görüşme taleplerini karşılamaz.

Terapist ile seans saatleri dışında acil durumlar dışında ilişki kurulmaz (randevusuz görüşme/telefonla görüşme/mesaj/ gibi eylemler kendini gösterdiğinde bunlar terapi süreci çerçevesinde anlamlandırılmaya çalışılır.

Terapist hediye kabul etmez. (hediye verme gibi eylemler kendini gösterdiğinde bunlar terapi süreci çerçevesinde anlamlandırılmaya çalışılır.)

Terapist sosyal ortamlarda ve sosyal ilişkiler içinde danışan ile birlikte yer almaz.

Terapist tedavisini yürüttüğü danışanın ailesinden olan birinin tedavi sorumluluğunu üstlenmez.

Terapilerde çerçeve ve sınırlar hem danışanı, hem terapisti, hem de terapi sürecini koruması haricinde çok daha fazla işleve sahiptir. Bu işlevler, çerçeve sayesinde terapistin tanıya gitmeyi kolaylaştırması, ve çerçeveyi delen danışan için bunun hangi ruhsal patoloji ve dinamiklerden kaynaklandığının anlaşılarak, yorumlanması gibi hususlar içerir. Bir diğer husus da çerçeve konusunun terapide önemli bir malzeme olarak kullanılarak danışanın döngü ve örüntüleri üzerinde çalışma imkanı vermesidir.

Terapötik çerçevenin belki de en önemli işlevi danışana terapinin sıradan bir sohbet olmadığı, son derece sistematik bir program olduğu mesajını vermesidir.

 

Uzm. Psk. Dan. & Psikoterapist 
Ece Özge Karakuz

Yazılar